Thomashow’un Işığında Çevresel İncelemeler
Buket BIDIK
Çevresel inceleme ve çalışmalarının temelini, toplumsal çevre bilincinin artırılması üzerine yoğunlaştıran Amerikalı çevre bilimci, yazar, eğitimci, kuramcı Mitchell Thomashow, New England Üniversitesi başta gelmek üzere pek çok kurumda, çevre çalışmaları alanında başkanlık görevini yürütmüştür. Çevre problemleri, biyolojik hayatın yapısını tehdit eden insan ve doğa kaynaklı çevresel değişimler ve bu tehlikelere karşı alınabilecek olası önlemler, çalışmaları arasında en çok ses getiren Bringing the Biosphere Home: Learning to Perceive Global Environmental Change [Biyosfer Evimizde: Küresel Çevre Değişimini Algılamayı Öğrenmek] (2002) adlı kitabının asıl odak noktasıdır.
Kitabın bütününü ayrı ayrı incelemek yerine, biz okuyucalara iletilmek istenen önemli noktalardan bahsetmek, Thomashow’un savunduğu düşüncelerin okuyucular tarafından kolaylıkla benimsenmesi açısından güzel bir başlangıç olacaktır. Kitabın adından da anlaşılacağı gibi, Bringing the Biosphere Home yeryüzü ve insanlar arasındaki ilişkiyi bizlere ayrıntılı bir şekilde sunmakla birlikte, insan da dahil olmak üzere bütün canlıların yeryüzüyle ve kendi aralarında gerçekleştirdikleri etkileşime dikkat çeker. Bütün bu etkileşimler yeryüzünün maruz kaldığı değişimlerin birincil sebebiyken, doğal yaşam bütünüyle ortaya çıkan sonuçların zararlı etkileri altında kalmaktadır. İşte tam da bu noktada, Thomashow bizlere uzun vadede elde edebileceğimiz bazı çözümlerin kilit noktalarından bahseder.
Çevre bilinci ve eğitiminin bireylerin gelişimi açısından önemli olduğunu vurgulayan Thomashow, bu sürecin ilk adımını, bireylerin kendi yerel çevreleri hakkındaki farkındalıklarının artırılması olarak görmektedir. Çevremize bakarak yapacağımız gözlemler sonucunda elde ettiğimiz bilgiler bizi yerel çevresel problemlerin çözümüne yakınlaştırırken, diğer yerel çevrelerin sahip olduğu oluşumların benzerlik ve farklılık gösterdiği noktaları daha hızlı saptamamıza yardımcı olur. Bir sonraki aşamada, insanların doğa üzerindeki kişisel gözlemlerini çevresel bir perspektifle harmanlayarak düşünmeleri gerektiği vurgulanır. Thomashow’un kendi kitabında verdiği örneği ele alacak olursak, göçebe padişah kelebeklerinin yaptığı yolculuğun arkasında çok daha büyük bir hikayenin gizli olduğunu görürüz. Bizim için sadece herhangi bir noktadan diğerine göç eden bir kelebek sürüsü imajı olarak yansıyan bu doğal sürecin arkasında çevresel bir değişim gizlidir.
Bu kelebeklerin göç etmesinin temel sebebi, doğal yaşam alanlarının, belli bir doğal değişimin etkisiyle, artık hayatta kalabilmeleri için yeterli olmamasıyla ilgilidir. Thomashow’un bizden istediğiyse, bu tür bir analizi doğada gözlemlediğimiz her türlü olay üzerinde uygulamamızdır. Öyle ki bireylerin bu denli duyarlı olmaları ancak kendi içlerinde besleyecekleri merak duygusuyla mümkündür. İnsanoğlunu, yeryüzü ve doğanın mucizelerini gün ışığına çıkarmaya iten şey işte bu merak duygusudur. Pek çok yetişkine göre, çocukluğumdan beri bu duyguya fazlasıyla sahip olduğumu düşünürüm. Örneğin, çocukluk yıllarımda, bir civcivin her gün kahvaltıda yediğim o küçük yumurtadan çıkabileceği fikrini bir türlü benimseyemezdim. Annemin, bu sürecin sıcaklık, zaman ve benzeri pek çok faktörün etkisiyle gerçekleştiğini anlatması üzerine, “ neden olmasın?” dedim kendi kendime. Annemin gözünden baktığımda, eminim ki elinde dereceyle, buzdolabından aldığı yumurtaya sarılıp onun ısınmasını bekleyen bir çocuk görmek epey gülünç bir durumdu. İşin özeti; düşündüm, sorguladım, merak ettim, uyguladım. Aslında bu yöntem, çevresel alanda eğitimi olmayan insanların da kolaylıkla kullanabileceği türden bir yol. Görüldüğü gibi bu kadar basit bir yöntemle bile bir sonuca ulaşmak mümkün. Neyse ki bilim, bir çocuğun hayal gücünden çok daha fazlasını sunabilmiştir insanlığa. Thomashow’un derin jeolojik zamanlarda yaşama kuramı, yer bilimin insanlığa sunduğu kolaylıkları destekler niteliktedir. Her biri ayrı bir inceleme yöntemi olan likenoloji, dendrokronoloji, sedimentoloji ve jeomorfoloji gibi pek çok bilim dalı, yeryüzündeki oluşumların gelişim evrelerine tanıklık etmemizi mümkün kılar. Thomashow’un derin jeolojik zamanlarda yaşamamızdan kastı, bu yöntemler sayesinde yeryüzünün çok eski zamanlardan günümüze olan yolculuğunda ona eşlik edebiliyor olmamızdır. Bilim bizlere hayal edebildiğimizden fazlasını sunarken, teknolojinin biyosferik algımıza olan etkisini ise hem olumlu hem de olumsuz yönde açıklayabiliriz. Yaygın olarak kullandığımız televizyon ve internet, dünyanın iki ucu arasındaki mesafeyi ortadan kaldırarak kullanıcılarına sınırsız bir bilgi birikimi sunsa da, beraberinde getirdikleriyle biyosferik algımızda bazı değişikliklere neden olur. Kendisiyle birlikte süregelen değişim ile anlatılmak istenen, teknolojinin bizlere hemen hemen her alanda sunduğu hız-mesafe-bilgi üçlüsü arasındaki ters orantıdır. Biyosferik algıyı, uçuş modu, sürüş modu, yürüme modu, emekleme modu ve mikroskobik mod olmak üzere 5 evrede inceleyen Thomashow, baştan sona doğru gelindikçe, hız ve onunla doğru orantılı olarak mesafe azalırken, yapılan gözlemin detayının arttığına dikkat çeker. Tüm bu evreleri tek tek incelemesinin sebebi, teknolojinin getirdiği hızın aksine, çevresel gözlemlerimiz süresince yavaş yavaş katedilen bir ilerleyişin bizler için daha faydalı olacağını düşünmesidir.
Son olarak Thomashow’un dikkat etmemizi istediği bir diğer nokta ise, yeryüzündeki biyo-çeşitlilikte görülen belirgin düşüştür. Thomashow bu kaybı hem gerçek hem de mecazi anlamda değerlendirir. Kitabın ilk kısımlarında, çevresel değişimin incelenmesi sürecinde, doğal dengenin bozulması, canlı nesillerinin tükenmesi, çevre kirliliği, doğal yaşam alanlarının yok olması ve bunların getirdiği zorluklar gibi pek çok problemle karşılaşırız. Karşı karşıya kaldığımız bu tehditlerin sebeplerini küreselleşme, doğal afetler ve insan kaynaklı müdahaleler olarak sıralayabiliriz. Yani ortada direkt olarak sebep olunan bir kayıp var. Fakat aynı zamanda, bu yapılanlara duyulan pişmanlıkla harcanamayacak kadar da az bir vakte sahibiz. Bu durumda tüm insanlıktan beklenen şey, problemin çözümüne yönelik tam motivasyon, ilgi ve istekliliktir. İlgi demişken, biyo-çeşitliliğin yavaş yavaş yok olmasının en büyük nedenlerinden biri de bu konu üzerindeki umursamaz tavırlarımızdır. İçinde bulunduğumuz durumun ciddiyetinin farkında değiliz çoğumuz. Ve bu ilgisizliğin sonucunda, değil yeni türler keşfetmeyi, sahip olduğumuz canlı türlerine bile sahip çıkmayı başaramıyoruz. Bu, durumun tamamen gerçek boyutudur. Thomashow’un ifade etmek istediği diğer boyut ise, çevre üzerine düşünen beyin sayısının ve içimizdeki çevresel duyarlılığın giderek azalıyor olmasıdır. Çevre dostu olmak, bulunduğumuz çevreyle ilgili düşünme, onu analiz etme yetilerine sahip olmak demektir. Bu çevrenin hangi canlıların yaşam alanı olduğu, bölgede hangi canlıların geçici hangi canlıların kalıcı olduğu, hangi canlıların değişik türdeki doğal değişimlere ne şekilde reaksiyon gösterdiği gibi sorular yöneltebilmektir kendimize aynı zamanda. Yönelttiğimiz tüm bu sorularla, doğayı çok daha geniş bir kapsamda inceleme eğilimine girmiş oluruz. Thomashow’un, insanların çevresel duyarlılığıyla yeryüzündeki canlı çeşitliliği arasında kurduğu paralelliği de bu şekilde açıklayabiliriz. Çevresel duyarlılığımız azaldıkça, ne var olan türleri korumak mümkün olacak, ne de çevre bilimine, doğadaki yeni türlerin keşfine dair en ufak bir katkıda bulunmak. Bizler içimizdeki bu sorumluluk duygusunu harekete geçirmediğimiz sürece, bilinmeyen bizim için hep aynı yerde keşfedilmeyi bekliyor olacak.
Kaynakça
Mitchell Thomashow. Bringing the Biosphere Home: Learning to Perceive Global Environmental Change. Cambridge: The MIT Press, 2002.